Sonuç bildirisinden: “Diyanet, tamamen bağımsız vakıf statüsünde olmalı, diğer inanç grupları da devlet katkısıyla aynı şekilde vakıflar kurabilmelidir” “Diyanet, tamamen özerk statüde olmalı, isteğe bağlı inanç vergisiyle finanse edilmelidir”
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfınca düzenlenen 30. Abant Platformu, yayımlanan bildiriyle sona erdi.
Abant’taki bir otelde 3 gün önce “Aleviler ve Sünniler, Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” temasıyla başlayan programın 6. oturumu, yayımlanan sonuç bildirisiyle tamamlandı.
Bildiride Aleviler ve Sünnilerin barışı ve geleceği birlikte inşa etmelerinin önündeki en temel engelin çatışmalı tarihin yarattığı psiko-sosyal kolektif travma olduğu belirtilerek, tarih araştırmalarının ortak travmatik geçmişin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağı kaydedildi.
Türkiye ve yakın coğrafyadaki dini sorunlarda endişe verici boyutlarda dışlayıcı dilin hakim olduğuna dikkat çekilen bildiride, mezhepçi dile savrulmamak, çatışmaların sorunları ağırlaştıran potansiyel taşıdığının gözden kaçırılmaması gerektiği vurgulandı.
Siyasi ve ideolojik tartışmaların inanç zeminine taşınmasının yanlış olduğuna işaret edilen bildiride şu ifadelere yer verildi:
“Kimse kimsenin inancını onun adına tanımlamamalıdır. Hiçbir inanç grubu diğerini kendisine benzetmeye çalışmamalıdır. Devlet, inançları düzenleyemez, ne olması gerektiğini belirleyemez. Din ve inanç gruplarına hak öznesi olarak 1966 İkiz Sözleşmeler ve Venedik Komisyonu prensipleri gereğince tüzel kişilikleri verilmelidir. Devlet, birey ve toplulukların inanç-ibadet farklılıklarını, hürriyetlerini anayasal eşitlik temelinde hem hukuki hem de fiili güvence altına almalı ve siyasal aktörler buna saygı göstermelidir.
Hak ve eşitlik, bireyin özgürlüğü içinden değerlendirilmelidir. Etnik, dinsel ve mezhepsel farklılıklar, Türkiye’nin zenginliğidir fakat farklılıklara dayalı kutuplaşmalar, her seviyede demokratikleşme çabalarına zarar veriyor. Ötekini anlamaya ve de anlatmaya çalışmak, böylece, sadece kendi inanç kimliğimizi savunmanın ve dışa vurmanın ötesine geçmek, kutuplaşmayı azaltır.”
Din eğitimi
Önceki çalıştayların Alevi camiasında umut doğurduğu ancak dile getirilen ve ortaklaşa taleplerin hayata geçirilememesinin hayal kırıklığına yol açtığı öne sürülen bildiride, siyasal karar alıcıların cemevlerinin ibadethane statüsünü dini meselenin ötesinde, toplumsal öznellik talebi olarak ele alması ve acilen yasal düzenlemeyle karşılaması gerektiği vurgulandı.
Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin anayasal zorunluluk olmaktan çıkarılması gerektiğini kaydedilen bildiri, şöyle sona erdi:
“Örgün eğitimde, bu derse ilişkin yeniden yapılandırmaya yönelik olarak nesnel ve çoğulcu anlayışla, Alevilik ve diğer inançlara yeterince yer verilmelidir. Aleviliğin ve diğer inançların eğitime konu edildiği din dersleri seçmeli olmalıdır. Din hizmetlerinde ayrımcılık yapıldığı algısını önleme yolunda Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili şu öneriler toplantıda dile getirilmiştir.
Diyanet, tamamen bağımsız vakıf statüsünde olmalı, diğer inanç grupları da devlet katkısıyla aynı şekilde vakıflar kurulabilmelidir. Diyanet, tamamen özerk statüde olmalı, isteğe bağlı inanç vergisiyle finanse edilmelidir. Farklı inanç grupları için de benzer özerk kurumlar kurulabilmelidir. Diyanetin mevcut durumu devam etmeli, diğer inanç gruplarına da hizmet verilmelidir. Bu konu tamamen sivil topluma bırakılmalıdır.
Alevilerin ve Sünnilerin ortak sorunları ancak adalet ve hakkaniyet kavramları merkeze alınarak çözülebilir. Alevilerin ve diğer inanç gruplarının el konulmuş inanç ve ibadet merkezleri ve kurumları iade edilmelidir. Alevilerin kamuda ayrımcılık sorunları çözüme kavuşturularak kendilerini güven içinde hissetmeleri sağlanmalıdır.”